DANIŞTAY KARARLARI
Yargıtay 19. Ceza Dairesi |
Tarih : 27.05.2015 |
Esas No : 2015/3176 |
Karar No : 2015/2006
VUK Md. 359 |
SAHTE FATURA DÜZENLEME SUÇUNUN OLUŞUMU |
Sahte fatura düzenleme suçunun oluşabilmesi için düzenlenen sahte faturaların Yasa’da öngörülen zorunlu bilgileri içermesinin gerektiği, ancak sanığın düzenlediği iddia olunan faturaların aslı veya onaylı örnekleri dosya içinde bulunmadığı gibi fatura bilgilerinin de yer almaması karşısında; faturaların asılları ve onaylı suretleri varsa getirtilerek Yasa’da öngörülen zorunlu bilgileri içerip içermediğinin incelenmesi, faturaları kullananlar belirlenip sanıktan alınıp alınmadığı hususunda ifadelerine başvurulması, yine faturalardaki imza ve yazılar ile şirkete ait başka belgeler üzerindeki yazı ve imzaların sanığa ait olup olmadığı hususunda imza incelemesi yaptırılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, eksik incelemeyle mahkumiyetine karar verilmesinin kanuna aykırı olduğu hk.
İstemin Özeti: Yerel mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihlerine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Karar: 2009 takvim yılına ait defter ve belgelerin ibrazına dair yazının 04.05.2010, 2006-2008 takvim yıllarına ait defter ve belgelerin ibrazına dair yazının ise 05.05.2011 tarihinde tebliğ edildiğinin anlaşılması karşısında, tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
1- (…) Vergi Dairesinin mükellefi olup inşaat taahhüt faaliyetiyle uğraşan (…) Ltd. Şti. yetkilisi olan sanığın gerçek bir mal teslimi veya hizmet ifasında bulunmaksızın 2009 takvim yılında sahte faturalar düzenlediğinin iddia olunduğu, sanığın suçlamayı kabul etmeyerek şirket ile ilgisinin olmadığını ve sahte fatura düzenlemediğini savunduğu, davanın dayanağını oluşturan 13.09.2011 gün (…) sayılı vergi suçu ve tekniği raporlarında sanığın ortağı ve yöneticisi olduğu başka şirketler ile alış yaptığı bir çok firma hakkında olumsuz tespitler bulunduğu, Katma Değer Vergisi Beyannamelerinin yüksek miktarda matrahlar içerdiğinin belirtildiği, 213 sayılı VUK’un 227/3 ve 230. maddelerinde öngörüldüğü üzere anılan suçun oluşabilmesi için düzenlenen sahte faturaların yasada öngörülen zorunlu bilgileri içermesinin gerektiği ancak sanığın düzenlediği iddia olunan faturaların aslı veya onaylı örnekleri dosya içinde bulunmadığı gibi fatura bilgilerinin de yer almaması karşısında; faturaların asılları ve onaylı suretleri varsa getirtilerek yasada öngörülen zorunlu bilgileri içerip içermediğinin incelenmesi, faturaları kullananlar belirlenip sanıktan alınıp alınmadığı hususunda ifadelerine başvurulması, yine faturalardaki imza ve yazılar ile şirkete ait başka belgeler üzerindeki yazı ve imzaların sanığa ait olup olmadığı hususunda imza incelemesi yaptırılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, eksik incelemeyle yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
2- Defter ve belge ibraz etmemek suçlarının işlendiği tarih itibariyle kesinleşmiş adli sicil kaydı bulunmayan ve hakkında takdiri indirim uygulanıp tekrar suç işlemeyeceği konusundaki olumlu kanaat nedeniyle cezaları ertelenen sanık hakkında ertelemeye göre daha lehe sonuç doğuran CMK’nın 231. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının karar yerinde tartışılmaması,
Kanun’a aykırı ve sanığın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye kısmen uygun olarak hükümlerin bozulmasına, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, oybirliğiyle karar verildi.
Danıştay 3. Dairesi |
Tarih : 29.04.2015 |
Esas No : 2014/9781 |
Karar No : 2015/2647
AATUHK Md. 35 5766 s. K. Geç. Md. 1 |
SONRADAN ORTAK OLAN LİMİTED ŞİRKET ORTAĞININ ŞİRKETTEN TAHSİL EDİLEMEYEN KAMU ALACAĞINDAN SORUMLULUĞU |
5766 sayılı Yasa’nın Geçici 1. maddesinde yer alan, bu Kanunla 6183 sayılı Kanun’da yapılan değişiklikler ve eklenen hükümlerin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle tahsil edilmemiş bulunan amme alacakları hakkında da uygulanacağı yolundaki kuralın Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi karşısında, limited şirkete 05.12.2008 tarihinde ortak olan kişinin 04.06.2008 tarihinden önceki dönemlere ait kamu alacağından sorumlu olmayacağı hk.
İstemin Özeti: Davacı adına, (…) Ltd. Şti.’nin 2007-2008 yıllarına ait muhtelif vergi ve ceza borçlarının tahsili amacıyla ortak sıfatıyla düzenlenen 03.10.2013 gün ve 1, 2 ve 3 takip numaralı ödeme emirlerinin iptali istemiyle dava açılmıştır. Vergi Mahkemesi kararıyla; davacının 05.12.2008 gün ve 7204 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde ilan edilen hisse devriyle şirket ortağı olduğu, ödeme emirlerinin dayanağını oluşturan ve şirket ortağının sorumluluğunu düzenleyen 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 35. maddesinin ikinci fıkrasının, 04.06.2008 tarihli 5766 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 3. maddesiyle düzenlendiği, aynı Yasa’nın Geçici 1. maddesinde yer alan bu Kanunla 6183 sayılı Kanun’da yapılan değişiklikler ve eklenen hükümlerin, yürürlüğe girdiği tarih itibariyle tahsil edilmemiş bulunan amme alacakları hakkında da uygulanacağı yolundaki kuralın, Anayasa Mahkemesi’nin 28.04.2011 gün ve E. 2009/39, K. 2011/68 sayılı Kararıyla iptal edildiği, şirket mal varlığından tahsil imkanının kalmadığının anlaşılması nedeniyle amme alacağının bir kısmının doğduğu ve vadesinin sona erdiği dönemde şirket ortağı olan davacı adına düzenlenen 03.10.2013 gün ve 2 ve 3 takip numaralı ödeme emirlerinin, 04.06.2008 tarihinden sonraki dönemlere ait kamu alacağına ilişkin kısımlarında hukuka aykırılık bulunmadığı, sözü edilen ödeme emirlerinin 04.06.2008 tarihinden önceki dönemlere ait kamu alacağına ilişkin kısmı ile yalnızca 2007 dönemine ilişkin kamu alacağını içeren 03.10.2013 gün ve 1 sayılı ödeme emrinde ise hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle 2 ve 3 takip no.lu ödeme emirlerini kısmen iptal etmiş, 1 takip numaralı ödeme emrini de iptal etmiştir. Davalı idare tarafından; dava konusu ödeme emirlerinin hukuka uygun olduğu ileri sürülerek kararın aleyhe olan hüküm fıkrasının bozulması istenmiştir.
Karar: Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanan Vergi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle Kurulumuzca da uygun görülmüş olup, temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddine ve kararın onanmasına, oybirliğiyle karar verildi.
Danıştay 9. Dairesi |
Tarih : 21.04.2015 |
Esas No : 2012/5660 |
Karar No : 2015/3144
VUK Md. 339 |
TEKERRÜR HALİNİN ŞARTLARI |
Davacının vergi ziyaına sebebiyet veren eyleminin tekerrür hali kabul edilebilmesi için, ikinci eylemin, ilk eylem için kesilen cezanın kesinleştiği tarihi takip eden takvim yılı başından itibaren beş yıl içinde işlenmiş olması gerekmekte olup, ilk vergi ziyaı cezasının kesinleştiği yıl içerisinde vergi kaybına yol açmasının tekerrür hali sayılamayacağı hk.
İstemin Özeti: Davacı adına, yasal deftere kaydedilmeyen katma değer vergisini indirdiğinden, transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımında bulunduğundan ve özel tüketim vergisi hesaplamadan satış yaptığından bahisle düzenlenen vergi inceleme raporuna istinaden 2007/Ocak-Eylül dönemleri için tarh edilen katma değer vergisi ile tekerrür hükümleri uygulanarak kesilen vergi ziyaı cezasının kaldırılması istemiyle açılan davayı kısmen kabul eden, kısmen reddedenVergi Mahkemesi’nin kararının; dilekçelerde ileri sürülen sebeplerle taraflarca bozulması istenilmektedir.
Karar: Uyuşmazlıkta, davacı adına yasal defterlere kaydedilmeyen katma değer vergisini indirdiğinden, transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımında bulunduğundan ve özel tüketim vergisi hesaplamadan satış yaptığından bahisle düzenlenen vergi inceleme raporuna istinaden 2007/Ocak-Eylül dönemleri için tarh edilen katma değer vergisi ile tekerrür hükümleri uygulanarak kesilen vergi ziyaı cezasının kaldırılması istemiyle açılan davayı; tekerrür hükümleri uygulanmak suretiyle kesilen vergi ziyaı cezalı tarh edilen katma değer vergisinin, yasal deftere kaydedilmeden indirim konusu yapılan cezalı vergiye ilişkin kısmı yönünden kabul eden, transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç ve özel tüketim vergisi hesaplamadan yapılan satışa ilişkin kısmı yönünden reddeden Vergi Mahkemesi kararının taraflarca dilekçelerde ileri sürülen sebeplerle bozulması istenilmektedir.
Vergi Mahkemesi kararının, katma değer vergisine ve vergi aslının bir katına isabet eden vergi ziyaı cezasına ilişkin hüküm fıkrası dayandığı hukuki nedenlerle Dairemizce de uygun bulunduğundan temyiz dilekçelerinde ileri sürülen hususlar kararın bu kısmını kusurlandıracak nitelikte görülmemiştir.
Vergi ziyaı cezasının tekerrür hükmü uygulanmak suretiyle artırılan kısmına ilişkin hüküm fıkrasına gelince;
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun “Tekerrür” başlıklı 339. maddesinde, vergi ziyaına sebebiyet vermekten veya usulsüzlükten dolayı ceza kesilen ve cezası kesinleşenlere, cezanın kesinleştiği tarihi takip eden yılın başından başlamak üzere vergi ziyaında beş, usulsüzlükte iki yıl içinde tekrar ceza kesilmesi durumunda, vergi ziyaı cezası yüzde elli, usulsüzlük cezası yüzde yirmibeş oranında artırılmak suretiyle uygulanacağı düzenlemesine yer verilmiştir.
Dava dosyasının incelenmesinden, davacı adına, 2007/Eylül dönemine ilişkin olarak vergi ziyaı cezalı stopaj vergisi için düzenlenen vergi ceza ihbarnamesinin 12.11.2007 tarihinde tebliğ edilerek kesinleştiğinden bahisle tekerrür hükümleri uygulanmak suretiyle yüzde elli oranında artırılarak vergi ziyaı cezası kesildiği anlaşılmıştır.
213 sayılı Kanun’un 339. maddesinin değerlendirilmesinden, davacının vergi ziyaına sebebiyet veren eyleminin tekerrür hali kabul edilebilmesi için, ikinci eylemin, ilk eylem için kesilen cezanın kesinleştiği tarihi takip eden takvim yılı başından itibaren vergi ziyaı suçunda beş yıl içinde işlenmiş olması gerekmekte olup olayda, 2007 yılındaki eylemi nedeniyle adına kesilen ceza 2007 yılı içerisinde kesinleşen davacının, tekerrür hükümleri uygulanarak cezalandırılabilmesi için ilk vergi ziyaı cezasının kesinleştiği 2007 yılını takip eden 2008 takvim yılı başından itibaren vergi ziyaına sebebiyet vermesi gerekmektedir. Davacının ilk vergi ziyaı cezasının kesinleştiği 2007 yılı içerisinde vergi kaybına yol açması tekerrür hali sayılamayacağından kararın vergi ziyaı cezasının tekerrüre ilişkin hüküm fıkrasında isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davalı idare temyiz isteminin reddine, davacı temyiz isteminin kısmen kabulüne, kısmen reddine, Vergi Mahkemesi’nin kararının, katma değer vergisi ile vergi aslının bir katına isabet eden vergi ziyaı cezasına ilişkin hüküm fıkrasının onanmasına, vergi ziyaı cezasının tekerrüre ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasına, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 gün içinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi |
Tarih : 06.04.2015 |
Esas No : 2015/6315 |
Karar No : 2015/13291
4857 s. İş K. Md. 21 |
YARGITAY UYGULAMASINA GÖRE İŞE BAŞLATMAMA TAZMİNATININ MİKTARI |
01.09.1999-03.09.2013 tarihleri arasında çalışmış olan işçinin kıdem süresi ve fesih sebebine göre işe başlatmama tazminatının 4 ay yerine 5 ay olarak belirlenmesinin uygun olacağı hk.
İstemin Özeti: Davacı, feshin geçersizliğine, işe iadesine ve yasal sonuçlarına hükmedilmesine karar verilmesini istemiş, yerel mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm süresi içinde taraflar avukatlarınca temyiz edilmiştir.
Karar: İş sözleşmesinin geçerli neden olmadan davalı işveren tarafından feshedildiğini belirten davacı işçi, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece feshin geçersizliğine, davacı işçinin işe iadesine karar verilirken, işe başlatılmama tazminatı, davacı işçinin 4 aylık ücret tutarında belirlenmiştir.
Karar süresinde taraflarca temyiz edilmiştir.
Mahkemenin feshin geçersizliğine ilişkin kararı usul ve yasaya uygun olmasına karşın, işe başlatmama tazminatı miktarının 4 ay olarak tespiti hatalıdır.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 21. maddesi uyarınca, mahkemece feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işçinin başvurusu üzerine işveren tarafından bir ay içinde işe başlatılmaz ise, işçiye ödenmek üzere en az 4, en çok 8 aylık ücreti tutarında tazminatın belirlenmesi gerekir. Dairemizin yerleşik uygulaması gereği, iş güvencesi niteliğindeki bu tazminat işçinin kıdemi, fesih sebebi gibi olgular dikkate alınarak belirlenmelidir. Maddenin alt ve üst sınırları aşılamaz. Üst sınırın aşılmasının tek istisnası 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 25. maddesindeki sendikal nedenle yapılan fesihlerdir. Bu Kanun yürürlüğe girdikten sonra sendikal nedenle yapılan fesihlerde tazminat; işçinin başvurusu, işe başlatma ve başlatılmama şartına bağlı olmaksızın işçinin en az bir yıllık ücreti tutarında belirlenecektir. Dairemizin uygulaması bu yöndedir.
(12.12.2013 gün ve E. 2013/8422, K. 2013/33052 sayılı ilamımız). Dairemiz yıllık ücretli izinle ilgili 53. maddedeki kıdem sürelerini dikkate alarak 6 ay ile 5 yıl arasında kıdemi olan işçi için 4, 5 yıl ile 15 yıl arasında kıdemi olan işçi için 5, 15 yıldan fazla kıdemi olan işçi için 6 aylık ücreti tutarında işe başlatmama tazminatın belirlenmesini öngörmekte, fesih sebebine göre bu miktarlarda azami sınır 8 aya kadar da çıkmaktadır.
Somut olayda, davacı 01.09.1999-03.09.2013 tarihleri arasında çalışmıştır. Kıdem süresi ve fesih sebebine göre işe başlatmama tazminatının 4 ay yerine 5 ay olarak belirlenmesi dosya içeriğine uygun olacaktır.
4857 sayılı İş Yasası’nın 20/3. maddesi uyarınca Dairemizce aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
Yukarıda açıklanan gerekçe ile;
- Mahkemenin kararının bozularak ortadan kaldırılmasına,
- Feshin geçersizliğine ve davacının işe iadesine,
- Davacının yasal süre içinde başvurusuna rağmen davalı işverence süresi içinde işe başlatılmaması halinde ödenmesi gereken tazminat miktarının davacının kıdemi, fesih nedeni dikkate alınarak takdiren davacının 5 aylık brüt ücreti tutarında belirlenmesine,
- Davacı işçinin işe iadesi için işverene süresi içinde müracaatı halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar en çok 4 aya kadar ücret ve diğer haklarının davalıdan tahsilinin gerektiğine,
- Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
- Davacının yaptığı 66,20 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, davalının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
- Karar tarihinde yürürlükte bulunan tarifeye göre 1.500 TL ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
- Peşin alınan temyiz harcının isteği halinde ilgilisine iadesine, kesin olarak oybirliği ile karar verildi.
Danıştay 9. Dairesi |
Tarih : 04.03.2015 |
Esas No : 2012/1016 |
Karar No : 2015/727
VUK Md. 114 |
TARH ZAMANAŞIMI SÜRESİ |
2005 yılına ait uyuşmazlık konusu vergi ve cezaların beş yıllık zamanaşımı süresi 31.12.2010 tarihinde dolduğundan ihbarnamelerin bu tarihten sonra, 04.01.2011 tarihinde tebliğ edilmesi sebebiyle tarh zamanaşımı bulunduğundan, işin esasına girerek karar veren mahkeme kararının bozulması gerektiği hk.
İstemin Özeti: Davacı adına, 2005/Ocak döneminden devreden katma değer vergisi dolayısıyla 2007/Mart, Haziran, Temmuz dönemlerine ilişkin olarak re’sen tarh edilen katma değer vergisi ile kesilen vergi ziyaı cezasının kaldırılması istemiyle açılan davayı reddeden Vergi Mahkemesi’nin kararının; dilekçede ileri sürülen sebeplerle bozulması istenilmektedir.
Karar: Uyuşmazlıkta, davacı adına 2005/Ocak döneminden devreden katma değer vergisi dolayısıyla 2007/Mart, Haziran, Temmuz dönemlerine ilişkin olarak re’sen tarh edilen katma değer vergisi ile kesilen vergi ziyaı cezasının kaldırılması istemiyle açılan davayı reddeden Vergi Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Tarh zamanaşımını, süre geçmesi nedeniyle vergi alacağının kalkması şeklinde tanımlayan Vergi Usul Kanunu’nun 113. maddesini izleyen 114. maddesinin birinci fıkrasında bu süre, vergi alacağının doğduğu yılı izleyen yıl başından başlayarak beş yıl olarak belirlenmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, (…) Vergi Dairesi Müdürlüğü mükellefi olan davacının 28.02.2005 tarihinde davalı idareye nakil olduğu, 2004/Aralık dönemine kadar olan katma değer vergileri için düzeltme beyannamelerini (…) Vergi Dairesi Müdürlüğüne verdiği, fakat 2005 Ocak dönemi için düzeltme beyannamesi vermediği, bu nedenle 2005/Ocak dönemi katma değer vergisi beyannamesinden sonraki döneme devreden katma değer vergisinin 14.715,72 TL olarak dikkate alınması gerektiğinin (…) Vergi Dairesi Müdürlüğü’nün 25.01.2010 tarih ve 5111 sayılı yazısı ile davalı idareye bildirilmesi üzerine devreden katma değer vergisi dolayısıyla beyanların düzeltilmesi suretiyle dava konusu tarhiyatın yapıldığı anlaşılmaktadır.
Yasa hükümlerinin birlikte incelenmesinden, vergi alacağının doğduğu yılı takip eden beş yıl içinde tarh ve tebliğ edilememesi halinde tarh zamanaşımına uğrayacağı anlaşılmaktadır.
Bakılan davada, 2005/Ocak dönemine ait vergi ziyaı cezalı katma değer vergisi içerikli ihbarnamelerin 04.01.2011 tarihinde davacıya tebliğ edildiği görülmektedir.
Bu durumda 2005 yılına ait uyuşmazlık konusu vergi ve cezaların beş yıllık zamanaşımı süresi 31.12.2010 tarihinde dolduğundan ihbarnamelerin bu tarihten sonra, 04.01.2011 tarihinde tebliğ edilmesi sebebiyle tarh zamanaşımı bulunduğundan, işin esasına girerek karar veren mahkeme kararının bozulması gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulüne Vergi Mahkemesi’nin kararının bozulmasına, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 gün içinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi.