DUYURULAR
MEHMET MOLLAİSMAİLOĞLU Tarafından Tarihinde yazıldı
Bu yazı 4.005 defa okundu

DANIŞTAY KARARLARI


Danıştay 3. Dairesi
Tarih    : 29.12.2014
Esas No         : 2014/7706
Karar No  : 2014/7096

 

MÜKELLEFİN, ÖZEL ESASLARA TABİ MÜKELLEFLER LİSTESİNE ALINMASI İŞLEMİNİN İDARİ DAVAYA KONU EDİLEBİLECEĞİ

Mükelleflerin sınıflandırılmasının yasal veya Anayasal bir dayanağı bulunmadığı ve özel esaslara tabi mükellefler listesine alınma işleminin idari davaya konu edilebileceği hk.

İstemin Özeti: Davacı şirket tarafından, özel esaslara tabi mükellefler listesine alınması işleminin iptali istemiyle dava açılmıştır. Vergi Mahkemesi kararıyla; mükelleflerin bu şekilde sınıflandırılmasının yasal veya Anayasal bir dayanağı bulunmadığı gerekçesiyle işlemi iptal etmiştir. Davalı idare tarafından, katma değer vergisi iade taleplerinde, mükelleflerden istenecek bilgi ve belgeleri belirlemek, iadenin hukuka uygunluğunu denetlemek ve kurum içi işlemleri hızlandırmak amaçlı uygulamanın dayanağının 84 no.lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliği olduğu ve idari davaya konu edilebilecek kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlem sayılamayacağı ileri sürülerek kararın bozulması istenmiştir.

Karar: Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanan Vergi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de uygun görülmüş olup, temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddine ve kararın onanmasına, oybirliğiyle karar verildi.

 

Danıştay 9. Dairesi
Tarih    : 23.12.2014
Esas No         : 2011/2275
Karar No  : 2014/9424

VUK Md. 114

ANAYASA MAHKEMESİ KARARIYLA ORTADAN KALDIRILAN TARH ZAMANAŞIMINA İLİŞKİN HÜKMÜN, ZAMANAŞIMININ TESPİTİNDE UYGULANAMAYACAĞI

Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ortadan kaldırılan 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 114. maddesinin 2. fıkrasının, zamanaşımının tespitinde uygulanamayacağı dikkate alındığında, tarh zamanaşımının dolacağı tarihe kadar tebliğ edilmesi gereken cezalı vergilere ilişkin ihbarnamelerin tarh zamanaşımı dolduktan sonra tebliğ edilmesi halinde, cezalı tarhiyatın zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle kaldırılması gerektiği hk.

İstemin Özeti: Davacı adi ortaklık adına, takdir komisyonu kararına dayanılarak 2004/Aralık dönemi için re’sen tarh edilen katma değer vergisi ile kesilen vergi ziyaı cezasının kaldırılması istemiyle açılan davayı kısmen kabul eden, kısmen de karar verilmesine yer olmadığına karar veren Vergi Mahkemesinin kararının kabule ilişkin kısmının; dilekçede ileri sürülen sebeplerle bozulması istenilmektedir.

Karar: Davacı adi ortaklık adına takdir komisyonu kararına dayanılarak 2004/Aralık dönemi için re’sen tarh edilen katma değer vergisi ile kesilen vergi ziyaı cezasının Vergi Mahkemesince kaldırılan kısmı temyiz edilmiştir.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun takdir komisyonuna sevk tarihi ile takdir komisyonu kararının idareye tevdi tarihi sırasında geçen süre için tarh zamanaşımının duracağına ilişkin 114. maddesinin 2. fıkrası, Anayasa Mahkemesi’nin 08.01.2010 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan 15.10.2009 gün ve E. 2006/124, K. 2009/146 sayılı kararıyla iptal edilmiş olup, iptal hükmünün, kararın Resmi Gazete’de yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiştir.

Anayasa’nın 153. maddesinin altıncı fıkrasında, Anayasa Mahkemesi kararlarının Resmi Gazete’de hemen yayımlanacağı ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlayacağı hükme bağlanmıştır.

Aynı maddenin üçüncü fıkrasında, kanun, kanun hükmünde kararname ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğünün veya bunların hükümlerinin, iptal kararlarının Resmi Gazete’de yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkacağı, gereken hallerde, Anayasa Mahkemesi’nin, iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabileceği öngörülmüşse, de; Anayasa Mahkemesince bir kanunun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün veya belirli hükümlerinin Anayasaya aykırı bulunarak iptal edildiği bilinmesine rağmen idari işlemlerin Anayasa’ya aykırılığı saptanmış olan kurallara göre tesis edilmesinin, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve Hukuk Devleti ilkesine aykırı düşeceğini kabul etmek gerekir.

Bu bakımdan, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ortadan kaldırılan 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 114. maddesinin 2. fıkrasının, zamanaşımının tespitinde uygulanamayacağı dikkate alındığında, tarh zamanaşımının dolduğu 31.12.2009 tarihine kadar tebliğ edilmesi gereken cezalı vergilere ilişkin ihbarnamelerin 24.05.2010 tarihinde davacı adi ortaklığa tebliğ edildiği anlaşıldığından, cezalı tarhiyatın zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle kaldırılması gerekirken, yazılı gerekçeyle kaldırılması yolunda verilen kararda sonucu itibarıyla hukuka aykırılık görülmemiştir.

Açıklanan Nedenlerle temyiz isteminin reddine ve kararın yazılı gerekçe ile onanmasına, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 gün içinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi.

 

Danıştay 9. Dairesi
Tarih    : 11.11.2014
Esas No         : 2014/11383
Karar No  : 2014/7428

VUK Md. 30, 74

TAKDİR KOMİSYONUNUN, KDV İNDİRİM REDDİ YETKİSİ BULUNMADIĞI

Mükellefin sahte fatura kullandığından bahisle takdir komisyonuna sevk edilmesi üzerine, katma değer vergisi indirim reddi yetkisi bulunmayan takdir komisyonunca alınan karara istinaden mükellef adına yapılan cezalı tarhiyatta hukuka uyarlık bulunmadığı hk.

İstemin Özeti: Vergi Mahkemesince verilen kararı onayan Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 28.05.2014 tarih ve E. 2014/1061, K. 2014/3107 sayılı kararının; dilekçede ileri sürülen nedenlerle düzeltilmesi istenilmektedir.

Karar: Davacı adına, bir kısım alış faturalarının sahte olduğundan bahisle takdir komisyonu kararına dayanılarak 2006/Ağustos, Eylül, Kasım dönemleri için re’sen tarh edilen katma değer vergisi ile kesilen vergi ziyaı cezasının kaldırılması istemiyle açılan davayı kabul eden vergi mahkemesi kararını onayan Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 28.05.2014 tarih ve E. 2014/1061, K. 2014/3107 sayılı kararının düzeltilmesi istenilmektedir.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun “Re’sen Vergi Tarhı” başlıklı 30. maddesinde, re’sen vergi tarhı, vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespitine imkan bulunmayan hallerde takdir komisyonları tarafından takdir edilen veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlarca düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında belirtilen matrah veya matrah kısmı üzerinden vergi tarh olunması şeklinde tanımlanmış ve maddenin 6. bendinde; tutulması zorunlu olan defterlerin veya verilen beyannamelerin gerçek durumu yansıtmadığına dair delil bulunursa, bu bir re’sen tarh nedeni olarak belirlenmiştir.

Aynı Kanun’un “Takdir Kararı” başlıklı 31. maddesinde, takdir komisyonunca belli edilen matrah veya matrah kısmının takdir kararına bağlanılacağı belirtilmiş, “Komisyonların Görevleri” başlıklı 74. maddesinin ‘a’ fıkrasının 1. bendinde, yetkili makamlar tarafından istenilen matrah ve servet takdirlerini yapmak; 2. bendinde ise vergi kanunlarında yazılı fiyat, ücret veya sair matrah ve kıymetleri takdir etmek komisyonun görevleri olarak belirlenmiştir.

Bilindiği üzere, katma değer vergisi, mal ve hizmetlerin üretiminden tüketimine kadar geçen üretici, tüketici, yarı toptancı, perakendeci gibi her aşamada katılan değer üzerinden alınan, her aşamada matrahı katma değer olan ve sonunda tümü tüketici üzerine kalan bir vergi olup katma değer vergisini, diğer vergilerden ayıran en önemli özellik, vergi indirimi mekanizmasıdır.

3065 sayılı Kanun’un 29. maddesine göre mükellefler kendilerine yapılan teslim ve hizmetler nedeniyle düzenlenen fatura ve benzeri vesikalardaki katma değer vergisini indirim konusu yapabilirler. Ancak, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 3. maddesinin (B) bendinde ifade edildiği üzere vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır. Bu kuralın gereği olarak mükelleflerin Katma Değer Vergisi Kanunu’nun yukarıda sözü edilen 29. maddesi hükmünden yararlanabilmelerinin ön şartı fatura ve benzeri vesikaların gerçeği yansıtmasıdır. Mükelleflerce indirim konusu yapılan katma değer vergilerine ilişkin fatura ve benzeri belgelerin gerçek bir mal teslimi veya hizmet ifasına dayanmadığı ve düzenlenen belgelerin muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge olduğu hususlarının vergi dairesince, Vergi Usul Kanunu uyarınca yapılacak inceleme sonucu açık ve somut bir şekilde tespit edilmesi durumunda, indirim konusu vergilerin reddi ve resen vergi tarhiyatına konu yapılabileceği açıktır.

Bu kapsamda 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 134. maddesinde, vergi incelemesinden maksadın, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak tespit etmek ve sağlamak olduğu; aynı maddenin 2. fıkrasında ise, incelemeye yetkili olanlar tarafından lüzum görüldüğü takdirde inceleme, işletmeye dahil iktisadi kıymetlerin fiili envanterinin yapılmasına ve beyannamelerde gösterilmesi gereken unsurların tetkikine de teşmil edilebileceği hüküm altına alınmıştır.

Dosyanın incelenmesinden, davacının 2006 yılında sahte ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge kullandığının vergi tekniği raporu ile belirlendiği gerekçesiyle 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 30. maddesi uyarınca Takdir Komisyonuna sevk edilerek burada tespit edilen matrah üzerinden tarh edilen bir kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergisinin davacıya tebliğ edilmesi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır.

Yukarıdaki kanun hükümlerinin değerlendirilmesinden, mükelleflerin kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla düzenlenen fatura ve benzeri vesikaların gerçeği yansıtmadığı ve sahte fatura olduğu hususunun ortaya konulmuş olması durumunda 3065 sayılı Kanun ile getirilen ve katma değer vergisine özgü bir mekanizma olan indirim mekanizmasından yararlanamayacakları, ancak davacının sahte fatura kullandığı hususunun ise, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 134. maddesi uyarınca usulüne uygun olarak yapılacak vergi incelemesi sonucunda düzenlenecek vergi inceleme raporu ile tespit edilebilecek bir durum olduğu, zira, burada tespit edilecek hususun, matrahın beyan edilmemesi veya eksik beyan edilmesi değil, mükellefin yasal defterlerine kaydetmek suretiyle indirim konusu yaptığı fatura ve belgelerin gerçek durumu yansıtıp yansıtmaması olduğu, söz konusu fatura ve belgelerin gerçek durumu yansıtmaması durumunda ise, vergi dairesince, mükellefin katma değer vergisi indirimlerinin reddi suretiyle hakkında tarhiyat yapılabileceği anlaşılmaktadır.

Bu nedenle yukarıda belirtilen mevzuat uyarınca, davacının sahte fatura kullandığından bahisle takdir komisyonuna sevk edilmesi üzerine, katma değer vergisi indirim reddi yetkisi bulunmayan takdir komisyonunca alınan karara istinaden davacı adına yapılan dava konusu cezalı tarhiyatta hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varıldığından davanın kabulüne karar veren vergi mahkemesi kararı, sonucu itibarıyla yerinde görülmüştür.

Açıklanan nedenlerle, karar düzeltme isteminin reddine, oybirliği ile karar verildi.

 

Danıştay 7. Dairesi
Tarih    : 12.05.2014
Esas No         : 2011/7412
Karar No  : 2014/2572

VUK Md. 10

MÜNFESİH ŞİRKET ADINA TARH EDİLEN VERGİ VE KESİLEN CEZA İÇİN KANUNİ TEMSİLCİ ADINA ÖDEME EMRİ DÜZENLENMESİ

Tüzel kişiliğin sona ermesinden önceki dönemlerle ilgili olsa dahi, münfesih şirket adına tarh ve ceza kesme işlemleri tesis edilemeyeceği; dolayısıyla, kamu alacağının söz konusu şirketten tahsil edilmesinde hukuken olanak bulunmadığından, kanuni temsilci sıfatıyla davacı adına düzenlenen ödeme emrinde isabet bulunmadığı hk.

İstemin Özeti: Davacının bir dönem kanuni temsilcisi olduğu Münfesih (…) A.Ş. adına 2004 yılının Ocak ila Nisan dönemlerine ilişkin olarak salınan banka ve sigorta muameleleri vergileri ile hesaplanan gecikme faizlerinin ve kesilen vergi ziyaı cezalarının davacıdan tahsili amacıyla düzenlenip tebliğ edilen ödeme emirlerini; olayda, davacının kanuni temsilcisi olduğu şirketin yönetim kurulu kararı ile şirketi her hususta temsil ve ilzama yönetim kurulu başkanı (…)’in seçildiği, adı geçen kişinin her hususta yetkili kılınması nedeniyle, şirket yönetim kurulu başkan vekili olan davacının herhangi bir sorumluluğu bulunduğundan bahsedilemeyeceği; öte yandan, şirketin tasfiyeye girdiği dönemde de sorumluluk tasfiye memuruna ait olacağından, davacının bu dönemde de sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesiyle iptal eden Vergi Mahkemesinin kararının; davacının kanuni temsilciliğini yaptığı şirketin ödenmeyen vergi borçlarından sorumlu olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Karar: Temyiz başvurusu; davacının bir dönem kanuni temsilcisi olduğu Münfesih (…) A.Ş. adına 2004 yılının Ocak ila Nisan dönemlerine ilişkin olarak salınan banka ve sigorta muameleleri vergileri ile hesaplanan gecikme faizlerinin ve kesilen vergi ziyaı cezalarının davacıdan tahsili amacıyla düzenlenip tebliğ edilen ödeme emirlerini iptal eden mahkeme kararının bozulması istemine ilişkindir.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 10. maddesinde, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde, bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirileceği; yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi alacaklarının, kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı; temsilciler veya teşekkülü idare edenlerin bu suretle ödedikleri vergiler için, asıl mükelleflere rücu edebilecekleri hükümlerine yer verilmiştir.

Yukarıdaki mevzuat hükümleri bir arada değerlendirildiğinde, bir anonim şirketin ödenmeyen vergi borcunun kanuni temsilcilerden tahsil edilebilmesi için, alacağın şirket adına kesinleştirilmiş olması gerekmekte olup, şirketin tüzel kişiliğinin sona ermesi, başka bir deyişle, medeni hakları kullanma ve bu haklardan yararlanma ehliyetinin son bulması ve alacağın anılan şirketten tahsil edilmesinde hukuken olanak bulunmaması halinde, kamu alacağının ödeme emri ile kanuni temsilcilerden tahsili yoluna gidilemeyeceği sonucuna ulaşılmaktadır.

Olayda, davacının bir dönem kanuni temsilciliğini yaptığı Münfesih (…) A.Ş.’nin tasfiyesinin 17.12.2007 tarihinde sonuçlanarak, 19.12.2007 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan edilmekle, tüzel kişiliğin sona ermiş olduğunun anlaşılması nedeniyle, tüzel kişiliğin sona ermesinden önceki dönemlerle ilgili olsa dahi, münfesih şirket adına tarh ve ceza kesme işlemleri tesis edilemeyeceği, dolayısıyla, kamu alacağının söz konusu Şirketten tahsil edilmesinde hukuken olanak bulunmadığı sonucuna ulaşılmakta olup, kamu alacağının kanuni temsilci sıfatıyla davacıdan istenilmesinde yasal isabet görülmediğinden, işlemin iptali yolunda verilen kararda sonucu itibarıyla isabetsizlik görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddine, oyçokluğu ile karar verildi(*).

(*)         KARŞI OY: Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle, gerekçesi yukarıda açıklanmış bulunan mahkeme kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle uygun görülmüş olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ve kararın onanması gerektiği oyu ile Dairemiz kararının gerekçesine katılmıyoruz.

 

Danıştay 7. Dairesi
Tarih    : 06.05.2014
Esas No         : 2011/753
Karar No  : 2014/2426

AATUHK Md. 35

ŞİRKET ADINA TAHAKKUK ETTİRİLMESİ GEREKEN VERGİ, ORTAK ADINA TAHAKKUK ETTİRİLEMEZ

Limited şirket ortağının, Şirketten tahsil imkanı kalmayan ve kesinleşmiş amme alacağından dolayı sorumlu tutulabileceği, ancak ortağın takibinin 6183 sayılı Kanun uyarınca tesis edilecek işlemlerle mümkün olabileceği,  şirket adına tahakkuk ettirilmesi gereken verginin, ortak adına tahakkuk ettirilmesine olanak bulunmadığı hk.

İstemin Özeti: Münfesih (…) Ltd. Şti. adına tescilli 09.11.2005 gün ve 89005 sayılı serbest dolaşıma giriş beyannamesi muhteviyatı eşyaya ilişkin olarak, söz konusu şirketten tahsil edilemeyen gümrük ve katma değer vergilerinin, bahsi geçen şirketin ortağı sıfatıyla, davacı adına ek olarak tahakkuk ettirilmesi yolunda tesis edilen işleme vaki itirazın reddine dair işlemi; olayda, davaya konu vergilerin, gümrük yükümlülüğünün doğduğu tarihten itibaren üç yıllık sürenin sonu olan 09.11.2008 tarihine kadar tebliğ edilmesi gerekirken, bu sürenin geçirilmesinden sonra, tebliğ edilmesi nedeniyle zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle iptal eden Vergi Mahkemesinin kararının; ithale konu eşya nedeniyle münfesih ithalatçı şirketten tahsil edilemeyen vergilerin, söz konusu şirketin ortağı sıfatıyla davacıdan istenilmesi yolunda tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Karar: Dosyanın, 27.04.2007 tarih ve 6796 sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nin birlikte incelenmesinden; vergileri davaya konu eşyanın ithal edildiği tarihte tasfiye halinde olan (…) Ltd. Şti.’nin tasfiyesinin 10.04.2007 tarihinde tamamlanarak, yukarıda tarih ve sayısı verilen Sicil Gazetesi’nde bu hususun yayımlanması suretiyle tüzel kişiliğinin sona erdiği; bu tarihten sonra anılan Şirketçe ithal edilen eşya nedeniyle, adına ek olarak tahakkuk ettirilen vergilere karşı açılan davanın; feshedilmekle tüzel kişiliği sona eren şirketin medeni haklardan yararlanma ve bu hakları kullanma ehliyetinin sona ermesi nedeniyle, idari ve yargısal organlar nezdinde taraf olamayacağı gerekçesiyle ehliyet yönünden reddedilmesi üzerine, söz konusu şirketin ortağı sıfatıyla davacı adına yapılan ek tahakkuka vaki itirazın reddine dair işlemin iptali istemiyle işbu davada, Mahkemece, istemin özeti bölümünde yazılı gerekçeyle karar verildiği anlaşılmıştır.

6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 4369 sayılı Kanunu’n 21. maddesiyle değişen 35. maddesinin olay tarihinde yürürlükte bulunan şeklinde, limited şirket ortaklarının şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olacağı ve bu Kanun hükümleri uyarınca takibe tabi tutulacağı; 55. maddesinde ise, amme alacağını vadesinde ödemeyenlere, yedi gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumunun bir ödeme emri ile tebliğ olunacağı belirtildikten sonra, ikinci fıkrasında; ödeme emrinde borcun aslı ve ferilerinin mahiyet ve miktarları, nereye ödeneceği, müddetinde ödenmediği veya mal bildiriminde bulunulmadığı takdirde borcun cebren tahsil ve borçlunun mal bildiriminde bulununcaya kadar hapis ile tazyik olunacağının kayıtlı bulunacağı düzenlenmiştir.

Yukarıda yer verilen Kanun maddelerinin değerlendirilmesinden, limited şirket ortağının, Şirketten tahsil imkanı kalmayan ve kesinleşmiş amme alacağından dolayı sorumlu tutulabileceği, bu aşamada, yani Şirket adına kesinleşen vergiler nedeniyle ortağın takibinin ise, 6183 sayılı Kanun uyarınca tesis edilecek işlemlerle mümkün olabileceği, şirket adına tahakkuk ettirilmesi gereken verginin ortak adına tahakkuk ettirilmesine olanak bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.

Olayda, vergilerin, şirket adına usulüne uygun olarak tahakkuk ettirildikten sonra vadesinde ödenmemesi halinde davacının sorumluluğu işletilebilecek iken, belirtilen yol izlenilmeksizin, davacı adına ek tahakkuk yapılması hukuka uygun bulunmadığından, dava konusu işlemin iptali yolundaki mahkeme kararında sonucu itibarıyla isabetsizlik görülmemiştir.

Açıklanan nedenle, temyiz isteminin reddine, oybirliği ile karar verildi.


Yorumları Görüntüle
Hiç yorum yapılmamış.