DUYURULAR
MEHMET MOLLAİSMAİLOĞLU Tarafından Tarihinde yazıldı
Bu yazı 3.799 defa okundu

DANIŞTAY KARARLARI


Danıştay 3. Dairesi
Tarih    : 09.02.2015
Esas No         : 2011/3698
Karar No  : 2015/547

AATUHK Md. 9

İNCELEME SONUÇLANDIKTAN SONRA TEMİNAT İSTENEMEZ

Teminat, ancak vergi incelemesinin devam ettiği durumlarda yapılan ilk hesaplamalara göre istenebilecek tarhiyatlara hazırlayıcı mahiyette ve alacağın korunmasına yönelik tedbir olup, inceleme sonuçlanıp tarhiyatlar yapıldıktan sonra teminat istenilmesine olanak bulunmadığı hk.

İstemin Özeti: Davacı şirketin 2005 yılı işlemlerinin incelenmesi sonucu salınan vergi ve kesilen ceza ile hesaplanan gecikme faizi için teminat istenmesine ilişkin adına tesis edilen 21.12.2010 tarih ve 58126 sayılı işlemin iptali istemiyle dava açılmıştır. Vergi Mahkemesinin kararıyla; davacı şirket adına vergi inceleme raporuna dayanılarak yapılan tarhiyatların duyurulduğu 17.12.2010 tarihli ihbarnamelerin 20.12.2010 tarihinde tebliğ edilmesinden sonra dava konusu teminat isteme işleminin tesis edildiği, teminat, ancak vergi incelemesinin devam ettiği durumlarda yapılan ilk hesaplamalara göre istenebilecek tarhiyatlara hazırlayıcı mahiyette ve alacağın korunmasına yönelik tedbir olup, inceleme sonuçlanıp tarhiyatlar yapıldıktan sonra teminat istenilmesine olanak bulunmadığı, öte yandan, Türkiye’de ikametgahı bulunan mükelleflerden vergi inceleme elemanının talebi bulunmadan kendiliğinden teminat istenemeyeceği, olayda vergi inceleme elemanının önerisi olmaksızın incelemenin sonuçlanması ve tarhiyatların tebliğinden sonra tesis edilen teminat istenmesine ilişkin işlemde hukuka uygunluk görülmediği gerekçesiyle işlem iptal edilmiştir. Davalı idare tarafından; tarhiyat yapılmadan önce veya tarhiyat yapıldıktan sonra teminat istenilmesinde hukuken farklılık bulunmadığı ileri sürülerek kararın bozulması istenmiştir.

Karar: Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanan Vergi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de, uygun görülmüş olup, temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar sözü gecen kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddine ve kararın onanmasına, oyçokluğuyla karar verildi(*).

 

Danıştay 4. Dairesi
Tarih    : 10.11.2014
Esas No         : 2012/6573
Karar No  : 2014/6620

VUK Md. 30

KDVK Md. 34

MÜCBİR SEBEP GÖSTERİLMEKSİZİN DEFTER VE BELGELERİN İBRAZ EDİLMEMESİ

Herhangi bir mücbir sebep gösterilmeksizin idarece istenilen defter ve belgeler ibraz edilmediğinden indirimlerin reddi suretiyle salınan vergi ve kesilen cezalarda hukuka aykırılık bulunmadığı hk.

İstemin Özeti: Davacı adına, 2006 yılına ait defter ve belgelerini ibraz etmediğinden bahisle salınan 2010/1-12 dönemine ait üç kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergileri ile 2006/8 ila 12. dönemlere ilişkin vergi ziyaı cezalarının tekerrürlü kısımlarının kaldırılması istemiyle dava açılmıştır. Vergi Mahkemesinin kararıyla; herhangi bir mücbir sebep gösterilmeksizin davalı idarece istenilen defter ve belgeler ibraz edilmediğinden indirimlerin reddi suretiyle salınan vergi ve tekerrür uygulanarak kesilen cezalarda hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir.

Karar: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, bozulması istenilen kararın dayandığı gerekçeler karşısında, yerinde ve kararın bozulmasını sağlayacak durumda görülmemiştir.

Bu nedenle, temyiz isteminin reddine ve kararın onanmasına, oyçokluğuyla karar verildi(**).

 

Danıştay 9. Dairesi
Tarih    : 23.10.2014
Esas No         : 2012/2267
Karar No  : 2014/6707

VUK Md. 114

ANAYASA MAHKEMESİ KARARIYLA ORTADAN KALDIRILAN TARH ZAMANAŞIMINA İLİŞKİN HÜKMÜN, ZAMANAŞIMININ TESPİTİNDE DİKKATE ALINMASININ MÜMKÜN OLMADIĞI

Mahkemelerce görülmekte olan davaların çözümünde Anayasa Mahkemesi’nce verilen iptal kararlarına uyulmasının zorunlu olduğu, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarıyla ortadan kaldırılan 213 sayılı VUK’un 114. maddesinin ikinci fıkrasının zamanaşımı tespitinde dikkate alınmasının mümkün olmadığı, buna göre zamanaşımı süresinin dolmasından sonra tebliğ edilen katma değer vergisi ile kesilen vergi ziyaı cezasının terkinine karar verilmesi gerekirken bu husus dikkate alınmadan verilen mahkeme kararında hukuka uygunluk bulunmadığı hk.

İstemin Özeti: Davacı adına, bir kısım alış faturalarının sahte olduğundan bahisle takdir komisyonu kararına dayanılarak 2004/Ağustos ve Aralık dönemleri için re’sen tarh edilen katma değer vergisi ile kesilen vergi ziyaı cezasının kaldırılması istemiyle açılan davayı kısmen kabul eden, kısmen reddeden Vergi Mahkemesi kararının; dilekçelerde ileri sürülen sebeplerle karşılıklı olarak bozulması istenilmektedir.

Karar: Davacı adına, bir kısım alış faturalarının sahte olduğundan bahisle takdir komisyonu kararına dayanılarak 2004/Ağustos ve Aralık dönemleri için re’sen tarh edilen katma değer vergisi ile kesilen vergi ziyaı cezasının kaldırılması istemiyle açılan davayı ilgili dönemde faturaları kullanılan (…) Vergi Dairesi Müdürlüğü’nün (…) vergi numaralı mükellefi (…) Ltd. Şti. hakkında düzenlenen vergi tekniği raporunda yer alan tespitlerin anılan firmanın davacıya düzenlediği faturaların sahte olduğunu gösterdiğinden bu faturalara isabet eden katma değer vergisinin indiriminin reddinde hukuka aykırılık bulunmadığı, beyan edilmeyen makine satışına ilişkin olarak alıcı tarafından satış işlemine ait faturanın 01.04.2010 tarihli tutanakla beyan ve ibraz edilmesi karşısında söz konusu satış işlemine ilişkin katma değer vergisinin davacının beyanlarına dahil edilmesinde de hukuka aykırılık bulunmadığı, davacı hakkında 2004/Ağustos dönemi için tarhiyat yapılırken önceki dönemden gelen devreden katma değer vergisinin ve 2004/Aralık dönemi için matrah takdir olunurken sahte olduğu iddia edilen belgelerin katma değer vergisi hariç tutarların davacının beyanlarına eklenmesi gerekirken katma değer vergisi dahil tutarların beyana ilave edilmesinde hukuka uygunluk bulunmadığından 2004/Ağustos döneminin (…) TL, Aralık döneminin (…) TL olması gerektiği, tarhiyatlara uygulanacak ceza yönünden ise söz konusu faturaların kasten kullanıldığı yönünde herhangi bir tespit ortaya konulmadığından vergi ziyaı cezasının tek kat olarak uygulanması gerekeceğinden ceza fazlalığında da hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle kısmen kabul eden, kısmen reddeden vergi mahkemesi kararının dilekçelerde ileri sürülen sebeplerle karşılıklı olarak bozulması istenilmektedir.

Tarh zamanaşımını, süre geçmesi nedeniyle vergi alacağının kalkması şeklinde tanımlayan Vergi Usul Kanunu’nun 113. maddesini izleyen 114. maddesinin birinci fıkrasında bu süre, vergi alacağının doğduğu yılı izleyen yıl başından başlayarak beş yıl olarak belirlenmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasındaki matrah takdiri için takdir komisyonuna başvurulmasını, zamanaşımını durduran bir neden olarak düzenleyen kural, Anayasa Mahkemesi’nin 08.01.2010 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 15.10.2009 günlü ve E. 2006/124, K. 2009/146 sayılı kararıyla iptal edilmiş ve iptal kararının yayımından altı ay sonra yürürlüğe girmesi kararlaştırılmıştır.

Anayasa’nın 153. maddesinin beşinci fıkrasında, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının geriye yürümeyeceği kurala bağlanmış ise de; Anayasa Mahkemesi’nce bir kanunun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da belirli hükümlerinin Anayasaya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilinmesine karşın görülmekte olan davaların, Anayasaya aykırılığı saptanmış olan kurallara göre görülüp çözümlenmesinin, Anayasanın üstünlüğü ve Hukuk Devleti ilkelerine aykırı düşeceğinin kabulü gerekir. Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümezliğine ilişkin kural ile iptal edilen hükümlere göre kazanılmış olan hakları ve kamu düzeninin istikrarını korumak amaçlanmıştır. Aksi halde, Anayasanın 152. maddesinde yer alan “Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesi’nin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır.”, “Anayasa Mahkemesi, işin kendisine gelişinden başlamak üzere beş ay içinde kararını verir ve açıklar. Anayasa Mahkemesi kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse, Mahkeme buna uymak zorundadır.” yolundaki hükümlerin anlamı ve uygulanma olanağı kalmaz.

Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında mahkemelerce görülmekte olan davaların çözümünde Anayasa Mahkemesi’nce verilen iptal kararlarına uyulmasının zorunlu olduğu sonucuna ulaşıldığından, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarıyla ortadan kaldırılan 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 114. maddesinin ikinci fıkrasının zamanaşımı tespitinde dikkate alınması mümkün değildir.

Bu durumda, 2004 yılına ilişkin olarak davacı adına salınacak katma değer vergisinin en geç beş yıllık zamanaşımı süresinin son günü olan 31.12.2009 tarihinde tebliğ edilmiş olması gerektiğinden, zamanaşımı süresinin dolmasından sonra 09.06.2010 tarihinde tebliğ edilen katma değer vergisi ile kesilen vergi ziyaı cezasının terkinine karar verilmesi gerekirken bu husus dikkate alınmadan verilen Mahkeme kararında hukuka uygunluk görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davacı temyiz isteminin kabulüne, davalı idarenin temyiz isteminin bu nedenle reddine, Vergi Mahkemesinin kararının bozulmasına, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 gün içinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi.

 

Danıştay 4. Dairesi
Tarih    : 07.04.2014
Esas No         : 2011/2100
Karar No  : 2014/2339

VUK Md. 3, 134, 344

KAÇAKÇILIK FİİLİNE İŞTİRAK NEDENİYLE KESİLECEK VERGİ ZİYAI CEZASI MİKTARININ TESPİTİ

Anonim Şirketin kaçakçılık fiiline iştirak ettiği ileri sürülen davacı adına iştirak nedeniyle kesilen vergi ziyaı cezasında, şirket tarafından ziyaa uğratılan vergilerin ne kadarlık kısmının davacının fiilinden kaynaklandığının tespiti gerektiği hk.

İstemin Özeti: (…) A.Ş.’nin kaçakçılık fiiline iştirak ettiği ileri sürülen davacı adına 2004 yılı için kesilen vergi ziyaı cezasının kaldırılması istemiyle dava açılmıştır. Vergi Mahkemesinin kararıyla; (…) A.Ş. tarafından ithal edilen veya üretimi yapılan elektronik eşyaların aslında bu şirket tarafından büyük marketlere satışının yapıldığı, aradaki satıcı mükelleflerin paravan olarak kullanıldığı, şirket tarafından düzenlenen tüm belgeler ile paravan mükelleflerin şirkete düzenlediği tüm belgelerin sahte belge niteliğinde olduğu, görünürdeki kayıtların aksine, bu satışlarla ilgili tüm hasılat ve kazancın gerçekte (…) A.Ş. tarafından elde edildiği anlaşıldığından, davacının söz konusu organizasyon içerisinde paravan satıcı mükellef olarak yer almakla adı geçen şirketin vergi ziyaına neden olan fiillerine iştirak ettiğinin sabit olduğu, uyuşmazlık konusu vergi ziyaı cezasının dayanağının, davacının kaçakçılık fiiline iştirak ettiği ileri sürülen (…) A.Ş. adına üç kat vergi ziyaı cezalı olarak salınan kurumlar vergisi, geçici vergi, özel tüketim vergisi ve katma değer vergisi olduğunun anlaşıldığı, (…) A.Ş. adına 2004 yılı için salınan kurumlar vergisi, 2004/7-9 ve 10-12 dönemi geçici vergi ve kesilen vergi ziyaı cezasının kaldırılması istemiyle açılan davada, Vergi Mahkemesinin kararıyla davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verildiği, 2004/1, 2, 7, 8, 9, 10, 11, 12. dönemleri için salınan özel tüketim vergisi ve kesilen vergi ziyaı cezasının kaldırılması istemiyle açılan davanın Vergi Mahkemesinin kararıyla reddedildiği, 2004/1, 2, 7, 8, 9, 10, 11, 12 dönemleri için salınan katma değer vergisi ve kesilen vergi ziyaı cezasının kaldırılması istemiyle açılan davada ise Vergi Mahkemesinin kararıyla davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine kararı verildiği, bu durumda davacı adına iştirak nedeniyle kesilen vergi ziyaı cezasının da anılan Vergi Mahkemesi kararları doğrultusunda hesaplanması gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmiştir. Taraflarca hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir.

Karar: 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 3/B maddesinde, vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin yemin hariç her türlü delille ispatlanabileceği, vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan şahit ifadesinin ispatlama vasıtası olarak kullanılamayacağı ve iktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfetinin bunu iddia eden tarafa ait olduğu kurala bağlanmıştır. Aynı Kanun’un 134. maddesinde öngörülen vergi incelemesiyle ulaşılmak istenen amaç ise ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamaktır.

Türk vergi hukuku, maddi ve somut delillere dayalı, böylece vergi adaletini sağlamayı amaçlayan kuralları içermektedir. Bu nedenle vergilemeye ilişkin kurallar, varsayım veya kanaate dayalı, vergi adaletini tesis yönünden gerçeğe aykırı tespitlere dayanan vergileme yapılmasını önlemeye yönelik olarak düzenlenmiştir. Bu nedenle, gerçek durumun vergilemeye esas alınacağı ve incelemenin de bu amaca yönelik olmasının gerekeceği öngörülmüştür.

Öte yandan, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 341. maddesinde vergi ziyaı tanımlanmış, 359. maddesinde kaçakçılık suçları ve cezaları düzenlenmiş olup, uyuşmazlık konusu dönemde yürürlükte olan haliyle 344. maddesinin üçüncü fıkrasında, vergi ziyaına 359. maddede yazılı fiillerle sebebiyet verilmesi halinde bu cezanın üç kat, bu fiillere iştirak edenlere ise bir kat olarak uygulanacağı hükme bağlanmıştır.

Dosyanın incelenmesinden; (…) A.Ş. tarafından ithal edilen veya üretimi yapılan elektronik eşyaların aslında bu şirket tarafından büyük marketlere satışının yapıldığı, aradaki satıcı mükelleflerin paravan olarak kullanıldığı, şirket tarafından düzenlenen tüm belgeler ile paravan mükelleflerin şirkete düzenlediği tüm belgelerin sahte belge niteliğinde olduğu, görünürdeki kayıtların aksine, bu satışlarla ilgili tüm hasılat ve kazancın gerçekte (…) A.Ş. tarafından elde edildiği, davacının söz konusu elektronik eşyaların marketlere satışından elde edilen kârın gizlenmesi için oluşturulan ve sahte belge düzenleyen ve kullanan organizasyonda paravan mükellef olarak yer aldığı, bu nedenle adı geçen şirketin vergi ziyaına neden olan fiillerine iştirak ettiği ileri sürülerek davacı adına, adı geçen şirket için salınan vergilerin bir katı tutarında vergi ziyaı cezası kesildiği anlaşılmaktadır.

(…) A.Ş. adına 2004 yılı için salınan vergi ve kesilen cezalara karşı açılan davalarda verilen kararlar üzerine adı geçen şirket tarafından yapılan temyiz başvuruları, dava konusu vergi ziyaı cezasının da dayanağı olan vergiler yönünden konusuna göre Danıştay Üçüncü, Dördüncü ve Dokuzuncu Dairelerince reddedilmiştir. Buna göre, adı geçen şirketin elektronik eşyaların marketlere satışından elde edilen karın gizlenmesi için oluşturduğu organizasyonla kayıt dışı bıraktığı hasılat nedeniyle vergi ziyaına yol açtığı yargı kararlarıyla sabittir.

Ancak, (…) A.Ş. hakkında düzenlenen vergi inceleme raporları ve davacı hakkında düzenlenen vergi inceleme raporunda da açıklandığı üzere, söz konusu organizasyonun (…), (…), (…), (…), (…), (…) adına açılan paravan mükellefiyetlerden oluştuğu ve görünürde bu şahıslar adına olan hasılat ve kazancın gerçekte (…) A.Ş.’ye ait olduğu tespit edilmiştir.

Uyuşmazlıkta, davacı hakkında kaçakçılık fiiline iştirak nedeniyle düzenlenen vergi inceleme raporu uyarınca davacı adına, (…) A.Ş. için salınan vergilerin bir katı tutarında vergi ziyaı cezası kesilmiş ise de; adı geçen şirket tarafından ziyaa uğratılan vergilerin ne kadarlık kısmının davacının fiilinden kaynaklandığının tespiti bakımından, davacı tarafından düzenlenen faturalar ve görünürde elde ettiği hasılat konusunda herhangi bir inceleme ve toplamda ziyaa uğratılan vergiyle bir oranlama yapılmadığı anlaşıldığından eksik incelemeye dayalı olarak kesilen vergi ziyaı cezasında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle, Vergi Mahkemesinin kararının redde ilişkin kısmının bozulmasına, davalı idarenin temyiz isteminin ise bu nedenle reddine oybirliğiyle karar verildi.

 

(*)         X-KARŞI OY: Davalı idarece şirket adına tesis edilen 21.12.2010 tarih ve 58126 sayılı teminat isteme işleminin iptali istemiyle dava açılmıştır.

 

6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 9. maddesinde; “213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 344. maddesi uyarınca vergi ziyaı cezası kesilebilmesini gerektiren haller ile 359. maddesinde sayılan hallere temas eden bir amme alacağının salınması için gerekli muamelelere başlanılmış olduğu takdirde vergi incelemesine yetkili memurlarca yapılan ilk hesaplamalara göre belirtilen miktar üzerinden tahsil dairelerince teminat isteneceği” hüküm altına alınmıştır.

 

Davacı şirketin hesaplarının incelenmesi sırasında inceleme elemanı tarafından 6183 sayılı Kanunu’nun 9. madde hükmüne göre koruma tedbirlerinin uygulanması talebi doğrultusunda kamu alacağının güvence altına alınması amacıyla tesis edilen teminat isteme işleminde hukuka aykırılık görülmediğinden temyiz isteminin kabulü ve kararın bozulması gerektiği oyu ile karara katılmıyorum.

 

(**)        KARŞI OY: Davacı adına, 2006 yılına ait defter ve belgelerini ibraz etmediğinden bahisle salınan 2010/1-12 dönemine ait üç kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergileri ile 2006/8 ila 12. dönemlere ilişkin vergi ziyaı cezalarının tekerrürlü kısımlarının kaldırılması istemiyle açılan davayı reddeden mahkeme kararı temyiz edilmiştir.

 

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 30. maddesinde “re’sen vergi tarhı” tanımlanmış, aynı maddenin 3. bendinde, bu Kanuna göre tutulması mecburi olan defterlerin hepsi veya bir kısmı tutulmamış veya tasdik ettirilmemiş veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlara herhangi bir sebeple ibraz edilmemiş olması halinde maddi delillerin var olmadığının kabul edileceği açıklanmıştır. Madde hükmüne göre, defter ve belgelerin her ne sebeple olursa olsun ibraz edilmeme halinin, re’sen takdir sebebi sayılacağı kuşkusuzdur.

 

3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 29. maddesinin 1/a bendinde, mükelleflerin, yaptıkları vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden, bu Kanunda aksine hüküm olmadıkça faaliyetlerine ilişkin olarak kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen katma değer vergisini indirebilecekleri, aynı Kanun’un 34. maddesinin 1. bendinde yurt içinden sağlanan veya ithal olunan mal ve hizmetlere ait katma değer vergisinin alış faturası veya benzeri vesikalar ve gümrük makbuzu üzerinde ayrıca gösterilmek ve bu vesikalar kanuni defterlere kaydedilmek şartıyla indirilebileceği hüküm altına alınmıştır.

 

Bu hükümler karşısında katma değer vergisinin indirim akonusu yapılabilmesi için indirim konusu yapılacak verginin fatura veya benzeri belgeler ile gümrük makbuzu üzerinde ayrıca gösterilmesi ve söz konusu belgelerin kanuni defterlere kaydedilmiş olması gerekmektedir.

 

Olayda davacının, defter ve belgelerini ibraz etmemesi nedeniyle re’sen takdire gidilmesi yerinde olmakla birlikte, davacı tarafından dava dilekçesinde dava konusu dönemlere ait defter ve belgelerinin mahkemeye ibraz edilebileceği belirtildiğinden, re’sen araştırma ilkesi de dikkate alındığında, Vergi Mahkemesince davacının ibraz edeceğini belirttiği defter ve belgelerinin istenilmesi, ibraz edilecek olan defter ve belgelerden vergi dairesi müdürlüğünün de haberdar edilmesi suretiyle söz konusu belgelerin gerçekten alış yaptığı emtialara ait alış faturaları olup olmadığının araştırılması ve gerçek alış faturaları gözönüne alınarak ödenecek verginin tespiti için bu defter ve faturalar üzerinde gerek görüldüğü takdirde bilirkişi incelemesi yaptırılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir.

 

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle, mahkeme kararının bozulması gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyorum.

 


Yorumları Görüntüle
Hiç yorum yapılmamış.